Y. Inceoğlu - N.Akıner
Giriş
George W. Bush yönetimi, Irak'ın işgaline yönelik savaş
politikasını desteklemek amacıyla, işgal öncesinden başlayarak asılsız haber yaydı.
Amerikan
yönetimi, kamuoyunu yönetmede ve savaş politikaları için rıza üretmede, son derece başarılıydı. Anaakım
medya da, Amerika'nın savaş politikası için halk desteğinin seferber edilmesinde yardımcı oldu.
1991'deki Körfez Savaşı bir medya propaganda savaşıydı. 2003'te başlayan Irak üzerindeki savaş ise 1991'deki Körfez Savaşı ile aynı niteliklere sahip. İki savaş arasında on iki yıl olmasına rağmen, Amerikan yönetimi bazı özel durumlarda da aynı dezenformasyon taktiklerini sürdürdü.
Amacı, dezenformasyon ve propaganda maskesi altındaki görünür politik içeriğin şifresini çözmek olan medya analizi bize gösterdi ki, Saddam'ın 11 Eylül Saldırıları'yla ilgisi olduğunu iddia edip duran Bush yönetimi desenformasyon konusunda uzman. Bush'un kendisi bile zaman zaman bu konuda bir kanıt olmadığını itiraf etse de, böyle bir iddianın pek çok Amerikalının aklında inanılmaz bir etki yarattığı yadsınamaz bir gerçek.
Giderek propagandanın enstrümanları haline gelmeye başlayan savaş taraftarı medya, bu tip suçlamaların duyurulmasını sağladı. Fox News, CNN ve MSNC gibi televizyon kanalları, ABD genelinde 1225 tane istasyonu bulunan Clear Channel radyo şebekesi ve Washington Post, Wall Street Journal gibi prestij sahibi gazeteler tarafından bu asılsız iddialar tekrarlandı. Fakat şu açık ki, Amerika'daki propaganda, Irak topraklarındaki gerçekleri değiştirmeyecek.
Dezenformasyon Nedir?
Dezenformasyon, eksik, yanlış ya da bir başka deyişle inandırıcı olmaktan uzak
bilgilerin, belli bir kitleyi gerçekler hakkında yanıltmak amacıyla yayılmasıdır. Bazen kitle, bu tip
bilgilerin kaynağı hakkında bilgilendirilir, buna açık dezenformasyon denir. Fakat bazen, bu eylem,
bilgilerin kaynağı hakkında hiçbir kimlik tanımlaması olmadan ya da yanlış kaynak sunularak yapılır. Bu
durum da kapalı dezenformasyon olarak tanımlanır. Dezenformasyonun niceliğini ve niteliğini yargılamak
güçtür ama, potilik amaçlara ya da hedeflere ulaşmak için kullanılan, yalan söyleme hareketi olarak da
tarif edilebilir (Fetzer, 2003).
Karşılaştırmalı Dezenformasyon Örnekleri
1991 yılındaki Körfez Savaşı'nda belli konularda gözlenen
dezenformasyon kampanyalarına, 2003 yılında Irak'ın işgali sırasında da rastlandı. Dezenformasyon ve
propaganda konularında uzman olan Bush yönetimi, Körfez Savaşı'nı izleyen süreçte ortaya çıkan
gerçeklere rağmen, bazı konularda hatalı olabileceğini kabul etmez bir tutum sergiledi ve o dönemde
ortaya çıkan dezenformasyon kampanyalarından sorumlu Halkla İlişkiler şirketleriyle ilişkisini 2003
yılında Irak'ın işgali sırasında da sürdürdü. Savaşın ilk dezenformasyon örneklerinden biri de savaş
esiri er Jessica'nın kahramanvari kurtarılışıydı.
I. Er Jessica'yı Kurtarmak
Irak TV'sinde görüntüleri yayınlanan ilk savaş esirlerinden olan Er
Jessica Lynch, genç, sarışın, güzel ve çekici olmasından dolayı, ABD askerleri tarafından yazılan bir
kahramanlık destanının başrol oyuncusu olmak için gerekli niteliklere fazlasıyla sahipti.
Washington Post'ta 3 Nisan 2003 günü yayımlanan ?Ölümle savaşıyordu? başlıklı habere göre Er Jessica, yaralanmasına rağmen Iraklılara ateş etmeyi sürdürdü. Bununla da kalmadı kendisini ele geçiren Iraklı tarafından da bıçaklandı. Olay, Bush yönetiminin dezenformasyon kampanyasına iyi bir örnekti, çünkü kısa sürede amacına ulaşmıştı. Washington Post'un ardından, Fox, NBC ve CNN gibi televizyon kanalları da Pentagon tarafından kurgulanan bu efsanevi olayı duyurmakta gecikmediler.
Gerçek şuydu ki, er Jessica Lynch ve arkadaşlarını taşıyan askeri araç, girmemesi gereken bir noktada yanlış dönüş yaptı ve devrildi. Lynch, trafik kazasında yaralandı, Iraklılarla savaşırken değil. Yakalanışından 8 gün sonra, Amerikan medyası er Jessica'nın dramatik kurtarılışını yayınladı. Amerikan askerleri, hastaneye hücum ettiler, arkadaşlarını buldular ve bunun Iraklıların ateşi altında gerçekleşen dramatik bir kurtarış olduğunu iddia ettiler.
?Kurtarılış?, bir zamanlar ?Kara Şahin Düştü-Black Hawk Down(2001)? isimli Hollywood filminde yönetmen yardımcılığı yapan Ridley Scoott tarafından gece görüş kamerasıyla filme alındı (Los Angeles Times, 20 Mayıs 2003).
Doktorlara Ateş Açıldı
Gerçeğin açığa çıkması fazla zaman almadı. Er Jessica'nın, tedavi altına
alındığı hastanede çalışan doktorlar kendileriyle yapılan röportajlarda olup bitenleri açığa kavuşturdu.
Iraklı askerlerin hastaneyi terk etmesinden iki gün sonra, doktorlar er Jessica'yı Amerikalılara
götürmek istemişler ancak kendilerine ateş açılmıştı. Bir başka taraftan da Amerikalı askerler,
?Kurtarılış? sırasında, hastanenin kapılarına, koridorlarına sağa sola ateş açmış ve hastalar ile
doktorlar arasında kayıplarla sonuçlanabilecek tehlikeli bir sahne ortaya çıkmıştı. Tüm bunlar
televizyon izleyicileri için kahramanvari ve dramatik bir ?Kurtarılış? sahnesi kurgulamak içindi
(Toronto Star, 5 Mayıs 2003).
Er Jessica'nın bu gerçek öyküsü, 15 Mayıs'ta BBC, 29 Mayıs'ta ise CBS News ve Associated Press tarafından doğrulandı.
Kuvöz Yalanının Kahramanı Yine Sahnede
Er Jessica'nın efsanevi kurtarılışının bir başka boyutu daha
vardı; o da 1991'deki Körfez Savaşı'nın en büyük yalanlarından birini dünyaya duyuran halkla ilişkiler
danışmanı Lauri Fitz-Pegado'nun rolüydü. Böylece görülmektedir ki, 1991'deki Körfez Savaşı ile Irak'ın
işgali arasında 12 yıl olmasına rağmen dezenformasyonun kurgulanmasından sorumlu olan isimler
değişmemiş.
Irak'ın işgali sırasında Pegado, Amerikan birliklerine Er Jessica'nın yerini bildirmesiyle üne kavuşan 33 yaşındaki Iraklı avukat Mohamed Odeh al-Rehaief'in basın danışmanlığını yaptı. Üstelik Washington'un en büyük lobi firması Livingston Group'un bir çalışanı olarak, Iraklı avukatın HarperCollins tarafından basılan ve karşılığında şimdilik 300.000 dolar ödenen kitabı ? Because Each Life is Precious: Why an Iraqi Man Risked Everything for Private Jessica Lynch?in tanıtımını üstlendi.
1991'deki Körfez Savaşı sırasında Lauri Fitz-Pegado, Hill&Knowlton isimli PR firmasının üst düzey yöneticisiydi. Bu firmaya, Irak'a karşı harekete geçmesi için Amerikan yönetimine baskı uygulayacak bir kampanya siparişi verildi. Siparişi veren Kuveyt Kraliyet ailesiydi ve karşılığında Hill&Knowlton'a tam 12 milyar dolar ödedi. Kampanyada anahtar rol oynayan olaylardan biri de 15 yaşındaki Kuveytli kız Nayirah'ın anlattıklarıydı: ?Al-Addan Hastanesi'nde çalışan gönüllülerden biriydim. Ben hastanedeyken, Saddam'ın silahlı askerleri geldi. Bebekleri kuvözlerinden çıkarıp, soğuk zemine bırakarak ölüme terk ettiler. Kuvözleri de çalarak Irak'aGeri döndüler?.
Bir süre sonra ortaya çıktı ki, olay tamamıyla yalandı. Nayirah, Amerika'daki Kuveyt Büyükelçisi'nin kızıydı ve ne söylemesi gerektiği ona Lauri Fitz-Pegado tarafından öğretilmişti.
II. Seyreltilmiş Uranyum Dezenformasyonu
1991'deki Körfez Savaşı sırasında koalisyon güçleri
seyreltilmiş uranyum içeren cephaneler kullandılar. Aynı yönteme, Irak'ın işgali sırasında da
başvurdular. Çünkü seyreltilmiş uranyum, yapısından dolayı, askeri malzemelere tankları, zırhlı
araçları, sığınakları ya da büyük binaları delip geçebilecek bir özellik kazandırıyor. 1991'den bu yana
seyreltilmiş uranyumun Irak halkında, başta çocuklar olmak üzere yol açtığı etkiler, 2003'e gelindiğinde
Bush yönetimi tarafından inkar edildi. Onlara göre Irak'ta, çocukların ender rastlanan kanser
hastalıklarına yakalanması ya da sakat doğmaları, Saddam'ın Halepçe'de kullandığı Hardal gazından
kaynaklanmaktaydı (Apparatus of Lies, Ocak 2003). Araştırmalar göstermektedir ki, radyoaktif bir madde
olan seyreltilmiş uranyum, toplumların genetik geleceğini de tehdit etmektedir. Benzeri hastalıklar
sadece Irak halkında değil, koalisyon güçlerinin askerlerinde ve onların çocuklarında da gözlenmiştir.
Üstelik bölgede uzun süre görev yapan basın mensupları da seyreltilmiş uranyumun tehdidi altındalar.
Seyreltilmiş Uranyum Nedir?
Seyreltilmiş uranyum ya da Uranium-238, nükleer reaktör yakıtı yapımında
kullanılan bir radyoaktif atıktır. Sıkı, daha kolay yolunu buluyor ve uçar uçmaz yanmaya başlıyor. Çok
öldürücü bir sonuca neden olan çarpma anında parçalara ayrılıp buharlaşıyor. Tank atışıyla ateşlenen her
tur 10 pound uranium yani 10 libre (4 kg 540 gr ) uranyum içeriyor. Buna ek olarak hedefe zarar veriyor,
yanan parçaların içine dağılıyor ve bir mikron kadar küçük uranyum partiküllerinden oluşan bir bulut
yaratıyor. Bu partiküller akciğer dokusundan içeri girebilecek ve orada gömülü kalabilecek kadar küçük
(www.savewarchildren. org/whatIsDU.html).
Seyreltilmiş uranyumun, Amerikan ordusu tarafından kullanılmasının nedeni, zırhlı donanımları ve diğer savunma araçlarını yok etme kapasitesinden kaynaklanmaktadır. Bu maddenin yaydığı radyoaktivitenin çoğunun kaynağı Uranyum-238 ile kardeşleri olan Toryum-234 ve Protaktinyum ?234'tür. Seyreltilmiş uranyum içeren cephaneler Afganistan operasyonu sırasında da mağaraları yok etmek amacıyla kullanıldı. En fazla da Irak üzerine savaşta kullanıldı ( www.cursor.org/stories/uranium.htm ). Irak'ın işgali sırasında 100 ile 200 metrik ton arasında seyreltilmiş uranyum içeren cephane kullanıldı. Bu miktar 1991'deki Körfez Savaşı sırasında kullanılan miktarın tam beş katıydı (Rokke, 2000).
Seyreltilmiş Uranyum Kabusu
Araştırmacıları göre seyreltilmiş uranyum bir tür kabus. İnsan sağlığı,
genetik gelecek ve çevre için büyük bir tehlike. Üstelik dört buçuk milyar yıl boyunca, kullanıldığı
bölgede çevreyi kirletmeye ve insan sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Lenf kanseri, sinir sistemi
ile ilgili bozukluklar, sakat doğumlar, düşükler, erken doğumlar ve hafıza kayıplarına neden oluyor
(Shor, 2002). 1991'deki Körfez Savaşı'nın ardından doğan çocukların büyük bir kısmı şimdi tanımlanamayan
ya da çok ender rastlanan kanser türleriyle boğuşuyorlar.Üstelik sadece onlar değil, söz konusu savaşa
katılan Amerikalı askerlerin kendileri ve çocukları da.
Mississippi'de, Körfez Savaşına katılmış 251 asker ailesi üzerinde araştırma yapıldı. Araştırma sonuçlarına göre bu ailelerin çocuklarının %67'si gözsüz, kulaksız ya da beyinsiz, kan, solunum, hormonsal hastalıkların pençesinde ve organ bozukluklarıyla doğdu. Seyreltilmiş uranyum, ? zarar vermeye devam eden ve öldürmeyi sürdüren? bir silah (Moret, 2001). Irak'ın işgali sırasında bölgeye bırakılan seyreltilmiş uranyumun etkileri ise önümüzdeki yıllarda daha açık bir şekilde ortaya çıkacak.
III. Anthrax
Kişi ya da kişilerin 11 Eylül Saldırıları'nın hemen ardından Trenton, New Jersey'den
postaladığı, benzeri mesajlar ve toz halde şarbon içeren mektuplar tüm dünyada panik yarattı. Posta
idarelerini harekete geçiren bu yedi mektuptan beş tanesi 18 Eylül 2001'de yani 11 Eylül'den bir hafta
sonra postalandı. İlki, Boca Raton, Florida'daki American Media'ya, ikincisi New York Post'a, üçüncüsü
NBC News'te çalışan Tom Brokaw'a, dördüncüsü ABC News'e, beşincisi ise CBS'in ünlü anchorman'i Dan
Rather'a gönderildi. Mektupların diğer ikisi ise 9 Ekim'de yine Trenton, New Jersey'den Tom Daschle ve
Patrick Leahy isimli senatörlere postalandı (
http://www.ph.ucla.edu/epi/bioter/detect/antdetect_letters.html ) .
Olayların hemen ardından Washington Post, şarbon araştırmaları hakkında bilgi sahibi bir hükümet görevlisiyle röportaj yaptı. Bu röportaja göre, ipuçları şarbon sporlarının eski Sovyetler Birliği ya da Irak'ta üretildiğini gösteriyordu (Washington Post, 26 Ekim 2001).
Anthrax'a dair gerçekler
Bush yönetimi tarafından 1991 yılından bu yana Irak'ta bulunduğu iddia
edilen şarbon (Anthrax), 11 Eylül saldırılarının ardından sadece ABD halkının değil tüm dünyanın korkulu
rüyası olmuştu. Oysa ki, araştırmalar gösteriyor ki, şarbonun vücutta bir enfeksiyon başlatabilmesi için
en az 10.000 şarbon sporunun koklanarak ciğerlere çekilmesi gerekiyor. Şarbonun yol açtığı hastalıklar
ancak üçüncü dünya ülkelerinin koşullarında, otlayan hayvanlarda görülebiliyor. Yüzleri sürekli toprağın
üzerinde olduğundan 10.000'in üzerinde şarbonu ciğerlerine çekebiliyorlar. Ama bir insan için bu mümkün
değil.
İkinci bir önemli nokta da şarbon, gaz gibi havaya kolayca nüfuz etmiyor, havada tutunamıyor. Bu nedenle medyanın, teröristlerin bir gün ansızın şehirlere şarbon saldırısı yapabileceği şeklindeki iddiası da çürümüş oluyor. Üstelik tonlarca şarbon havadan bırakılsa bile bu, en fazla bir düzine insanın hayatına mal olabilir. Bu nedenle şarbon, teröristler tarafından silah haline getirilemez ve başarılı bir şekilde de askeri silah olarak kullanılamaz. Toz halindeki şarbon ise sadece ABD ve Rusya tarafından üretiliyor (Novak, 2002).
Amerika'da 1994 yılında senatör Donal Riegle'ın başkanlığında hazırlanan The Riegle Report göstermektedir ki, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'ın 1980'li yıllarda ?Silah Kontrolü Danışma Kurulu- President's General Advisory Committee on Arms Control? üyesi olduğu dönemde, pek çok biyolojik malzeme ABD Ticaret Bakanlığı'nın lisansı altında Irak'a ihraç edildi (The Riegle Report 1994).
IV. Mama Fabrikası
1991'deki Körfez Savaşı sırasında koalisyon güçleri Irak'ın tek mama ve süt
fabrikasını bombaladılar. Ancak olayın üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen Bush yönetimi yapılan hatayı
kabul etmedi ve Saddam'ın bu fabrikayı biyolojik silahları geliştirme sahası olarak kullandığını
iddiasında bulundu ( Apparatus of Lies , Ocak 2003). Bush yönetimine göre burası bir biyolojik silah
geliştirme merkeziydi ve Saddam, olayı propaganda malzemesi olarak kullandı. Bu durum, dezenformasyon
kampanyasına bir örnekti.
Kutusu 80 dolara Bebek Maması
1991'deki Körfez Savaşı'nın yedinci gününde bombalanan fabrikayla
ilgili olarak Fransızların günlük gazetesi Liberation, fabrikayı kuran şirket Pierre Guerin'in
yöneticisi Michael Wery ile röportaj yaptı. Wery, fabrikanın bombalanana dek bebek maması ve bebek
yiyecekleri ürettiğini söyledi ve ekledi: ?Böyle bir fabrikayı, kimyasal silah üreten bir birime
dönüştürmek imkansız?. Fransız şirket, fabrikayı 1977'de kurmaya başladı. İran-Irak Savaşı sırasında,
Fransız teknisyenler Irak'ı ter edince de kapandı (Liberation, 2 Şubat, 1991).
İran-Irak Savaşı'nın bitiminin hemen ardından Yeni Zelandalı teknisyenler 1990 yılının ilkbahar aylarında peynir yapımı için gerekli ekipmanları ve yeni süt üretim hattını kurdular (Washington Post, 8 Şubat 1991). Bombardımanın ardından Nestlé'nin bir yetkilisi de açıklama yaptı: ?Bombalanan yerin, devlet tarafından inşa edilmiş bir mama fabrikası olduğunu biliyoruz. Birkaç yıldır fabrikayı gözlüyoruz, çünkü rekabetten haberdar olmak istiyoruz? (The Village Voice, 5 Şubat, 1991).
Anaakım medya, hikayenin Beyaz Saray versiyonu üzerinde dururken, CNN gerçeklerin üzerine gitti. O dönemde CNN muhabiri olan deneyimli gazeteci Peter Arnett, fabrikada kimyasal silah üretildiğine dair hiçbir ipucunun bulunmadığını, hatta bombalamanın hemen ardından gittiği fabrikanın süttozu koktuğunu dile getirdi. Tabii bu açıklamalar Beyaz Saray'ın Arnett ve CNN'e hücum etmesine neden oldu (Douglas, 1992).
Bir süre sonra Saddam Hüseyin'in damadı Hüseyin Kamil, 1995 yılında, biyolojik silahların Bağdat'ın 60 mil güneybatısındaki Al Hakam'da geliştirildiğini bunların içinde mama fabrikasının bulunmadığını açıkladı. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler müfettişleri ve ABD istihbarat birimlerinin yaptığı araştırmalar, bölgede gerçekten de mama fabrikası bulunduğunu ve bu birimin aynı zamanda ülkedeki bebeklerin mama ihtiyacını karşıladığını gösterdi (Washington Post, 1998). Mama fabrikasının tahrip edilmesi, Irak'ta bebek maması kıtlığına neden oldu ve bir kutu bebek mamasının fiyatı 80 dolara çıktı. Bununla birlikte hükümetin aylık bebek maması stoku sadece iki gün yeterli hale geldi (The Village Voice, 5 Şubat, 1991).
Sonuç
Araştırmalar göstermektedir ki, Bush yönetiminin 1991'deki Körfez Savaşı ve Irak'ın
işgalindeki dezenformasyon kampanyalarında bir süreklilik söz konusudur. Belli spesifik konularda
başvurulan dezenformasyon, süreklidir. Ulusal bağımsızlığını kazandıktan sonra, barışçıl bir politika
izleyen ve kendi toprakları dışındaki yabancı savaşlara sıcak bakmayan Amerikan ulusunun I. Dünya
Savaşı'na propaganda teknikleri sayesinde sokulması bir ilk olsa da, son değildi.
Profesör Paul Krugman'a göre Bush yönetiminin yalanları ?Amerikan politika tarihinin Watergate ve İran-Kontra'dan da kötü olmak üzere, en kötü skandalı? (New York Times, 3 Haziran, 2003). Tıpkı kitle imha silahları konusunda yaşananlar gibi. Irak üzerine savaşın gerekçesi olan kitle imha silahlarına hala rastlanamadı. General Dayton yönetimindeki 1400 kişilik Irak Teftiş Grubu, kitle imha silahlarıyla ilgili hiçbir kanıt bulamadı (Ramonet, 2003).
KAYNAKLAR
1. "Apparatus of Lies: Saddam's Disinformation and Propaganda 1990-2003", U.S. Documents Iraqi
Disinformation, Propaganda, White House's Office of Global Communications, January 21, 2003,
http://www.usembassy.it/pdf/other/apparatus.pdf.
2. Arkin, William, Damian Durrant, and Marianne
Cherni (1991). On Impact: Modern Warfare and the Environment. A Case Study of the Gulf War. Washington,
D.C.: Greenpeace; short version in Greenpeace, May, pp. 90-112.
3. Exposure Letters, Ucla
Department of Epidemiology, School of Public Health,
http://www.ph.ucla.edu/epi/bioter/detect/antdetect_letters.html .
4. Fetzer, James H. (2003)
Disinformation, http://www.assassinationscience.com/disinformation.html
5. Fisk, Robert (October
16, 1998). "The evidence is there. We caused cancer in the Gulf", The Independent.
6. Kellner,
Douglas (1992). The Persian Gulf TV War, Boulder, Co.: Westview Press.
7. Moret, Leuren (November
7, 2001). "Depleted uranium: devastation at home and abroad" Originally Published in the San Francisco
Bay View, http://www.wagingpeace.org/articles/2001/11/07_moret_du-devastation.htm.
8. Novak, Gary.
?Anthrax As Disinformation?, www.nov55.com/athr.html, 2002.
9. Ramonet, Ignacio (July 2003).
"State-sponsored Lies", Le Monde Diplomatique- http://www.mondediplo.com .
10. Rokke, Doug (2000).
"The Invisible War: Depleted Uranium and the Politics of Radiation"
11. Shor, Fran (June 12, 2002).
"Dirty Bombs, Blowback, and Imperial Projections", Counterpunch,
http://www.counterpunch.org/shor0612.html .
12. Liberation, February 2, 1991.
13. The New York
Times, 3 June 2003.
14. The Village Voice, Feb. 5, 1991.
15. Washington Post, October 26,
2001.
16. Washington Post,
1998,
http://www.washingtonpost.com/wp-srv/inatl/longterm/fogofwar/vignettes/v4.htm .
17. Washington Post, February 8, 1991.
18. www.cursor.org/stories/uranium.htm
19.
www.savewarchildren.org/whatIsDU.html
*Bu makale 17 Mart 2004 tarihinde, ikincisi düzenlenen ?
Communication in the Millennium: A Dialogue Between Turkish and American Scholars? adlı uluslararası
sempozyumda, ? CONTINUITY IN DISINFORMATION: WITH SOME EXAMPLES FROM THE WAR ON IRAQ? ismiyle Nurdan
Akıner ile birlikte İngilizce bildiri olarak sunulmuştur.
Karizma Dergisi /
01.04.2004