Yasemin İnceoğlu
Basın özgürlüğünün işlerlik gösterdiği sayılı ülkelerden biri olan ABD’nin Virginia
eyaletinde, 12 Haziran 1776’da kabul edilen “Virginia Bill of Rights Haklar Bildirisi” 1787 tarihli
Amerikan Federal Anayasasında ilk on değişiklik olarak 15.12.1791’de onaylanmıştır.
Bu bildirinin
12.maddesi “basın özgürlüğü özgürlüklerin büyük kalelerinden biridir ve hiçbir zaman müstebit hükümetler
dışında bir yönetim, onu kısıtlayamaz” demektedir. Bu kavram 1791’de kabul edilen değişiklik sonucu ABD
Anayasasında da yer almıştır.
ABD’de zaman zaman “basın özgürlüğünü” kısıtlamak için birtakım eğilimler belirmişse de, I.ve II. Dünya Savaşı ve hatta Vietnam savaşı esnasında bile basına sansür koymak gibi tedbirlere çok gerekmedikçe başvurulmamış(1), ancak ABD medyası Körfez Savaşı’nda sansürden bol bol nasibini almış, diğer yandan Kosova Savaşı’nda bol bol misinformation (eksik bilgilendirme)ve disinformation(haber çarpıtma)örneklerine de rastlanmıştır.
Sansürün uygulanması hususu birçok yasada yer almakta, ulusal çıkarlar söz konusu olduğu zaman, savaş durumlarında, olağanüstü durumlarda basın özgürlüğünün tam anlamı ile uygulanamayacağı konusunda hukuki düzenlemeler bulunmaktadır.
Amerikan ordusu, ABD’nin Vietnam Savaşı’nı kaybetmesinin suçunu sansürsüz basın ve TV’lere yıkarken, Körfez Savaşı’nda intikam alırcasına sansür uygulandığını ifade etti. Üstelik Pentagon tümüyle Çöl Fırtınası operasyonu hakkındaki bilgileri kontrol ediyordu. Muhabir ve foto muhabirlerin olayları rahatça araştırılmasına izin verilmedi. Ayrıca askeriyenin halkla ilişkiler bölümünce himaye altına alınarak, sadece ordunun gitmelerine izin verdiği alanlarda faaliyet göstermelerine izin verildi. Bunun sonucu olarak muhabir ve foto muhabirler çatışma alanlarına yok denecek kadar az girebildiler.
TV’ler askerlerin hazırlıklarını, konvoyların hareketlerini, görünmeyen hedeflere açılan top ateşlerini, savaş uçaklarının fabrika ve köprülerin üzerine attıkları bombaları gösteriyordu sürekli. Oysa bu olayların çoğu saatler önce meydana gelmişti. Ekranlarda Bağdat ve ardından scud ve patriot füzelerinin atışları ile başlayan yayınlarda, yüzlerce saat süren kara harbinden tek bir canlı olaya yer verilmemişti.
CNN kameraları hiçbir Iraklı ceset göstermemiş,oysa savaştan sonra bağımsız kaynaklar 400 bini aşkın Iraklı sivil ve askerin öldüğünü saptamıştır. Diğer yandan, CNN Saddam’ın İsrail’e fırlattığı Scud füzeleri yüzünden hafif yaralanan veya kalp krizi geçiren İsraillere yer vermişti(2).
I.Körfez Savaşı boyunca Ortadoğu uzmanlarının TV şirketlerince yorumcu olarak ekrana getirilmesi sonucu iki konu;”medyada objektiflik” ve “gerçeklik” konuları yeniden gündeme geldi. Bu tartışmanın ana kaynağı yorumcu uzmanın niteliğinden kaynaklanan ve kendi kafasındaki düşünce yapısından kaynaklanan bir takım manipülatif söz ve ifadeleri yoruma katmaları ve ayrıca, olayların gelişmesine kendi beklenti ya da arzularına göre yön vermek için iletişim aracını kamuoyunu yönlendirmede kullanabilme imkanının tanınmış olmasıydı.
Körfez krizinde ABD ve batılı müttefiklerinin hava harekatıyla sonuçlanan zaman sürecinde böylesine kamuoyunu yönlendiren ABD medyasının asıl görevini yerine getirmesi ve kamuoyu oluşturarak, müdahaleye götürmesi gereken Bosna-Hersek krizinde ise pasif kalması çok anlamlıdır. Çünkü hümanizm,insan hakları, demokrasi ya da dünya barışı açısından baktığımızda, Bosna Hersek’te yaşananlar Körfez krizinde yaşananlardan kat kat fazla müdahale gerektiren şartları doğurmuştur. Bu konuda ABD basınındaki uzman fırtınasının bir anda nasıl olup da dinebildiğine akıl erdirmek zor.
Şimdi 11 Eylül’de ikiz kulelere ve Pentagon’a yapılan saldırıların hemen ertesi günü Amerikan gazetelerinin başlıklarına bir göz gezdirelim:
New York Times “ABD saldırıya uğradı” Gazete, ikiz kulelerde bir internet firmasında güvenlik şefi olan John Maloney’in şu sözlerine yer veriyordu:”Cehennem neye benziyor bilmiyorum ama herhalde böyle bir yer olsa gerek.Ben Vietnam’da savaştım ama bu kadar korkuncunu orada yaşamadım”.
New York Post”Savaş Eylemi” Gazete, Orta Doğu’yu ve özellikle radikal İslam köktendinciliği ve cihadı terörün kaynağı olarak gösterdikten sonra,ABD’nin İsrail ve diğer Batılı müttefikleri ile elele olacağını haber veriyordu.
New York Daily News ”Bu Bir Savaştır” Gazete, 7 Aralık 1941 günü Pearl Harbor’a yapılan baskının ertesi günü yaptığı habere gönderme yaparak”Saldırıya uğrayanın savaşmak dışında başka bir seçeneği kalmıyor””Şüphesiz savaşa girmek güzel bir şey değil, ama daha kötüsü de var,savaşanın savaşta yenik düşmesi. En önemli silahlarımız bağımsızlık,özgürlük,ulus ve insan sevgimiz. Bu silahların hiç biri düşmanımız da mevcut değil”diye yazıyordu.
“Washington Post””Bu bir Cinayet değil,Bir Savaş”başlığı altında, bu kitle katliamını planlayıp,yürütenler ve onları barındırıp,yüreklendiren ulus veya uluslar cezalandırılacaklar” diyordu.
Chicago Sun-Times “Şüphe götürmeyen tek gerçek , teröristlerle savaşıyor olmamız”, diye yazarken “Chicago Tribune” “Daha önümüzde çok zaman var, henüz işimiz bitmedi,esas onlar terörü hissetmeliler” diyordu.
Oysa gazetecilik mesleği, doğası itibarı ile bir barış mesleği olduğundan, gazeteler savaş zamanlarında bile , aşırı dozlarda milliyetçilik pompalayıp,“savaş kışkırtıcılığı”yapma tuzağına düşmemelidirler(3).
II.Körfez Savaşı ise şimdiye kadar ABD medyasının uygulamaya sokmadığı bir yöntemi beraberinde getirdi.Sayıları 500 olan embedded(iliştirilmiş/ilişik;yani askeri birliklerle hareket eden) gazetecilerin bir kontratı vardı, bu protokolü imzalamaları gerekiyordu:Bu kurallardan bazıları şöyle:Kendi araçlarını kullanamazlar,komutanlar güvenlik açısından uygun görmediklerinde yayınlarını keserler,72 saat geçmedikçe ölen ya da yaralanan askerlerin adı verilemez,komutanlar operasyonların selameti açısından ambargo uygulayabilir, komutanın izni olmadıkça askeri birliklerin tam olarak nerede olduğunu yazmak ve asker sayısı vermek yasak, gazetecilerin uydu telefonu kullanmaları yasak. I.Körfez Savaşı’nın starı CNN iken,II:Körfez Savaşı’nın starı El-Cezire oldu.Demokratikleşme sürecini henüz tamamlayamamaış olan Ortadaoğu ülkesi 500 bin nüfuslu Katar’da, her iki tarafa da eşit uzaklıkta durmaya çalışan ve bunu en azından global medya ile karşılaştırdığımızda büyük ölçüde başaran ve dengeli yayıncılık ilkesini, kadrosunda çalışanların hemen hepsinin BBC ekolünden gelmesine borçlu olan El-Cezire TV’si sayesinde, global TV kanallarının bize gösterdiği seçilmiş imajların dışında gerçek sivil katliamı izleyebilme fırsatını bulduk(4).
II.Körfez savaşında yıldızı parlayan ve CNN’i sollayan Cumhuriyetçilerin Fox TV”u, CNN’i düşmana yardım etmekle suçlamıştı. ABD basını da kendi arasında çekişti.New York Post gazetesi, NBC, CBS, ABC, MSNBC TV’lerinin kadrosunu suçladı.New York Post gazetesi, “New York Times”’ı ,Saddam’ın propaganda bakanlığı hazırlıyor” manşetine yer verdi.
Sonuç olarak, özellikle global medyanın dünya kamuoyuna karşı en büyük sorumsuzluğu, “Bu da bizim ulaşabildiğimiz ve size ulaştırmamıza izin verilen savaş haberleri”hatırlatmasını yapmamaları oldu.
Kaynaklar:
(1)Cevdet Perin,Tarih Boyunca Düşünce ve Basın Özgürlüğü, (İstanbul, Remzi Kitabevi),
İstanbul, 1974, s.122.
(2)Ragıp Duran, Medyamorfoz, Avesta yayınları,İstanbul, 2000, s.102.
(3)Yasemin İnceoğlu,”ABD Medyası ve Savaş”, Bilim Adamlarından Savaşa Karşı Yazılar,Evrensel Basım Yayın(Yayına Hazırlayan:Aydın Çubukçu), Istanbul, Şubat 2002
(4)Yasemin İnceoğlu, Radikal Gazetesi, ”Savaşta medya cephesi”,
23.04.2003