Yasemin İnceoğlu
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İngiliz Başkonsolosluğu ve HSBC Genel
Müdürlüğü önündeki bombalı saldırıların faturasını medyaya çıkardı.
Cerrah'ın 22 Kasım'daki
talihsiz açıklamaları, haklı olarak tüm medyanın sert tepkiler vermesine neden oldu. Bu saldırgan,
suçlayıcı ve polemikçi tonun kökeninde muhtemelen, 21 Kasım'da toplanan MGK'nın, Emniyet Müdürlüğü'nü de
içine alan İstanbul'daki, 'İstihbarat koordinasyon eksikliği' saptamasından duyduğu rahatsızlık
yatıyordu.
Televizyondaki ilginç konuşma
En ilginç gelişme 23 Kasım'da Savaş Ay'ın A Takımı programına bağlanan
Cerrah'ın açıklamaları idi; aynen şöyle diyordu:
"Konuşma metninde medyayla ilgili sözler yoktu.
Haleti ruhiyem çok kötüydü. Şehit polisler benim evlatlarım. Şehit kız evladıyla göz göze geldim ve
ağzımdan o kelimeler çıktı. Basına sataşma, çamur atma gibi bir gayem yoktu. Yarından itibaren yine
gazetecilerle çok iyi şekilde çalışacağız." Oysa Cerrah'ın hemen hemen tüm medyada yer alan ve
kendisinin tekzip etmediği konuşması şöyleydi: "Sorumsuzca davranan medya ve basınımız, failleri
maalesef deklare ettiler. Sorumsuzluk olmasaydı, şehit vermeyecektik, 27 vatandaşımız ölmeyecekti".
Emniyet Müdürü neden konuşmasının arkasında duramıyor? Bir ülkede emniyet müdürünün, ruh haline göre
değişme gösteren bir konuşma yapması kabul edilebilir mi? Basının en önemli haber kaynağını oluşturan
Emniyet Müdürlüğü'nün başında bulunan Cerrah'ın basına takındığı önyargılı tavır ne demokratik bir
ülkenin böylesine önemli bir birimine yakışıyor, ne de özgür basının özgürce işleyişine olanak
sağlıyor.
9 Haziran'da İstanbul Conrad Otel'de, hukuk fakültesinde okuyan bir kız öğrencinin bir
saat süreyle tuvalete kapatılmasıyla medyaya yansıyan müdürün gazetecilerden pek de haz etmediği, Vatan
Caddesi'ndeki yeni uygulamalardan da anlaşılıyor: Gazeteciler eskisi gibi katlara çıkamıyor, araçlarını
otoparka koyamıyor; en önemlisi odaları küçültüldü, kısacası, gazetecilerin hakları kısıtlandı ve habere
ulaşma güçlüğü yaşıyorlar. Şu soruların yanıtlarını tüm kamuoyu bilmek istiyor:
1) "Medya 27
vatandaşımızın şehit olmasına neden olmuştur" türünden açıklamalarla Emniyet Müdürü kendisi en büyük
sorumsuzluk örneği göstermiyor mu?Medyayı asılsız suçlamalarla hedef göstererek, ölenlerin yakınlarını
daha da üzmek,medyaya karşı kışkırtmak Emniyet Müdürü'ne karşı olan güven krizini daha da büyütmüyor
mu?
3-Görevden aldığı bir ilçenin emniyet müdürü için, "Bir polis 24 saat görev yapar" diyen Cerrah
nasıl oluyor da bir ayı aşkın bir süredir tüm birimlerin olası terörist saldırılardan haberdar olmasına
rağmen, Türkiye'de kalmak yerine Letonya'ya maça gidebiliyor?
Tek sevindirici yön
4 Medya, 'faillerin adını açıklayarak soruşturmayı zora sokmakla' suçlandı.
Medyaya bu adları kim verdi? Adların açıklanmaması mı istenmiştir? Madem adların deklare edilmemesi
istenmiştir o zaman neden isimleri verilmiştir? İsimler verilmediyse o zaman müdüre göre emniyette
köstebekler mi var? Bu soruların yanıtları ne olursa olsun her durumda sorumlu Emniyet Müdürlüğü değil
midir? Gelişmelerin belki de tek olumlu yönü, Cerrah'ın hatasını anlayarakGeri adım atması ve medyaya
barış ve dostluk elini uzatmasıdır.
Radikal Gazetesi /
26.11.2003