Yasemin İnceoğlu
12 ülkede 280 bini aşkın kişinin ölümüne yol açan tsunami faciası, küresel köyün
sınırlarının aslında ne kadar da küçüldüğünü bir kez daha kanıtlamış oldu.
1883’de Sumatra’daki
Kraratoa volkanının patlama haberini Alexander Cameron’un Londra’ya ulaştırması beş gün sürmüştü. Oysa
ilk görüntülerin, turistlerin dijital kameraları ile çektiği tsunami felaketine CNN ilk beş dakika
içinde bağlanabildi.
Cansız bedenler, ölü çocuklarını taşıyan ana ve babalar, açık kitlesel mezarlar, ABD’nin ulusal ve yerel gazetelerinin hemen hepsinde yer alıyordu.
NBC’den Brian Williams, ABC’den Diana Sawyer ve CBS’den Dan Rather gibi ağır topların bölgeye gidip haber yapmaları için ise, dokuz gün geçmesi gerekti. Sri Lanka-Colomba’daki ABC haber muhabiri Bob Woodruff, “İlk birkaç gün ne Beyaz Saray, ne gazeteciler ne de kuruluşların hiç biri bu işin nereye varacağını kestirememişti” açıklamasını yaparken, küresel felaketin bu denli etkili olacağını kendisinin de tahmin etmediğini söylüyordu aslında.
Önceleri amatörlerce çekilen video görüntüleri yerini profesyonellerin ön plana koyduğu fiziksel yıkım haberlerine-yıkılan binalar,yüzen arabalar vs- bırakıyordu. Ünlü Amerikan gazetecileri “hayatta kalmayı başaranların” hikayelerine yer vermekle, Amerikan halkının düzene ve Yaratana olan sadakatini bir kez daha kanıtlamaya ve yaşamın anlamını kavramaya yönelik bir “misyon” üstlenmişlerdi adeta.
Haberlerde sıkça rastlanan sahneler; Colin Powell’ın yıkıntılar arasındaki turlamaları, Kofi Annan’ın Cakarta’tadaki basın toplantısı, Amerikan askerlerinin havadan yaptıkları yiyecek yardımı, Birleşmiş Milletler’in 100 bin kişiye yetecek kadar yemek yardımı yaptığını duyurması idi. Ancak haberler daha etraflıca okunduğunda bu yardımın ancak bir hafta süre ile yetebileceği anlaşılmaktaydı.
Alternatif/bağımsız medya, global medyanın tsunami haberlerini ele alışını haklı olarak şu noktalarda
eleştirdi:
Amerikan medyası, Tsunami kurbanlarının kendi vatandaşları olması halinde haberlere aynı
biçimde yer verir miydi?
TV muhabirleri “ne söyleyecekleri” ve “ne soracakları” konusunda yetersiz
kaldılar. Örneğin Yemek ve ilaç gereksiniminden bahsederken hangi tür ilaç ve yemek olduğunu belirtme
gereği duymadılar.
Eleştirel, sorgulayıcı türden gazetecilik yapılamıyor. Örneğin "Gelen para
yardımı nereye gidiyor? Nasıl harcanacak?" türünden sorular sorulmuyor.
Newsweek dergisi
Hindistan’da boğulmuş çocuk ile onun için ağlayan annesinin resmine yer verirken, akla kaçınılmaz olarak
şu soru geliyor: Irak’ta öldürülen bir çok Amerikalı asker vardı. Niye onların resimlerini
göremiyoruz?
Niye Endonezya’da ülkeyi en iyi tanıyan “United in Diversity” gibi kuruluşların
görüşleri ve eylemlerine CNN gibi kuruluşlar yer vermiyorlar?
Uluslararası arenadaki ünlüler veya
yakınları ile ilgili haberler en çok prim yapanlar arasındaydı.CNN, Oprah Winfrey Show’un ünlü iç
dekoratörü Nate Berkus’u, Associated Press Tayland/Phuket adasında Çek süper modeli Netra Nemcova ile
fotoğrafçı sevgilisi Simon Atlee’nin veya İsveçli Olimpiyat ski şampiyonu tsunami kahramanları olarak
ilan ettiler.
87 milyar doları Irak’a harcayan ABD’nin hasis davranarak, tsunami felaketi için
bütçesinden başlangıçta yalnızca 35 milyon dolar harcamasını (daha sonraları ABD bu rakamı 350 milyon
dolara çıkardı), çok az gazete haberi ve köşe yazarının sütunlarında görebildik.
Kanada basını ise,
Eylül 2002’de Çin’de Qiantangjiag Nehri’nde çekilmiş fotoğrafı tsunami fotoğrafı olarak verme gafletine
düştü.
Amerikan medyasında görmezlikten gelinen bir başka konu ise “erken uyarı sistemi”idi. Ana
akım medyanın temsilcisi Washington Post, “gerçek trajedi, Sri Lanka, Hindistan ve Tayland’da binlerce
insan yaşamını Pasifik Okyanusundakine benzer bir erken uyarı sisteminin olmaması” açıklamasını yapmakla
yetindi. Oysa ki, ABD’nin kendi uyarı sistemi ile bu ülkeleri uyarabileceğine dair bilgiler vardı.
Medyanın büyük bölümü bu konuyu gündem dışı bırakmayı yeğledi.
Daniel Schechter’in terminolijiye “helikopter gazeteciliği” olarak soktuğu terim aslında, yabancı bir muhabirin, bilmediği bir bölgede bindiği taksi şöföründen aldığı bilgilerle yapılan gazetecilik türünü tanımlamakta. Global medya, yüzde 95’i Güney Doğu Asyalı olan kurbanlara “öteki” muamelesi yaparken, profesyonellik, nesnellik, eleştirellik ve sorgulayıcılık kavramlarını hafızasından sildi.
*Prof.Dr.<b>Yasemin İnceoğlu</b>/Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
Jurnal.net /
27.01.2005